Biz, çocukların cinsel istismarına karşı savaş veren bir grup gönüllüyüz. Kendimizce edindiğimiz bilgilerle, toplumda bu konu hakkında bir bilinçlendirme yaratmayı hedefliyoruz. Amacımız, annelerin ve babaların konu hakkında bilgilendirilmesi ve yeni neslin daha sağlıklı ve güven içinde büyümesidir.


Monday, March 12, 2007

Adım Çocuk



Adım çocuk... Düdüklü bir horoz şekerinde haykırıp dünyaya Sığınmak istiyorum sıcağınıza Koşuyorum... Adım çocuk... Bir hiç için dökülen kardeş kanlarına, Takılıp kırılan zeytin dallarına Düşüyorum... Adım çocuk... Kaf Dağı ardına sakladım hayallerimi Siz yok etseniz de ümitlerimi Düşlüyorum... Adım çocuk... Kar-kış değil şikayetim, soğuk değil Sevgisizlik donduruyor Üşüyorum...



Bülent Pınarbaşı

………………………………………………………………………………………………………………………………………..


Çocuklar mı yaşlı doğuyor, yoksa biz miyiz küçülen? Biz miyiz hala sevgiyi öğrenemeyen?

Onlar mı öğretemeyen, biz miyiz öğrenemeyen?

Oysa öğretmek istedikleri şey ne de basit, üstelik inatla öğrenmediğimiz gerçek sevgi; aslında eski bildiklerimizden…

Sadece hatırlamak... Yapacağımız tek şey bu iken niye bu kadar inatçı ve körüz bilmem?

Yok ya acımasız ve nankör şu adına çocuk denen o minik devler? Ne sanıyorlar bizi ve bu dünyayı? Oysa neler vermedik ki onlara biz? Devasa caddeler, kalabalık kentler, harika oyuncaklar, son teknoloji bilgisayarlar… Cep telefonu bile aldık onlara, playstationlar, bizdekinin birebir kopyası tabancalar, barbie bebekler. En gözde kolejlere yolladık, en marka giysileri giydirdik, her şeyin en zor satın alınanını ve değerli olanını sunduk ellerine… Ama yaranamadık, mutlu edemedik bir türlü…
Ne isterler ki daha? Bizim bezden bebeklerimiz vardı, telden arabalarımız, çamurdan tabaklarımız, lastik pabuçlarımız…

Üstelik bizim pornolarımızı yayınlayan son teknoloji bilgisayarlarımız da yoktu ki! Eski küçük radyonun başına geçip çocuk tiyatrosu saatini beklerdik biz… Evimizin önündeki çamur çimen karışımındaki toprağa yalınayak basarken Cat’lerimiz Adidas’larımız yoktu bizim… Arkadaşlarımızla haberleşmek için beyaz kağıda kara kalemle kelimeler döktürüp bir de postaya verirdik, Msn’lerimiz, maillerimiz Cam’lerimiz yoktu o zamanlar.

Dedik ya, çok nankör ve acımasız bu küçük devler!!!! Kalkmış horoz şekeri, zeytin dalı, sıcak bir kucak, üstüne üstlük bir de sevgi istiyorlar.
Ne kadar zor şeyler istediklerinin farkında değiller sanırım, öğretmek gerek onlara … Dünya onların gözündeki mavilikte ve pembelikte değil şimdi. Kanın kırmızısına, gecenin siyahına, paranın yeşiline boyadık biz dünyayı onlar gelmeden önce. Öğretmek gerek nereye geldiklerini, öğrenmeleri gerek kimseye güvenmemek gerektiğini…

Biz artık telden arabalarla oynamıyoruz, yazlık sinemalarda çekirdek çitlemiyoruz çocuk! Son model arabalara binebilmek, en markayı giyebilmek için ruhumuzu sattık, pornolarınızı pazarlayıp seyrediyoruz…
Ya da seyir edenleri seyrediyoruz…

Sevgi mi, o da ne ki????? Yenilir mi, içilir mi, giyilir mi, binilir mi, seyredilir mi?


Nesrin Dabağlar

No comments: